ULUĞ BEY’İN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI
22 Mart 1394’te Azerbaycan’ın Sultaniye kenti doğumlu, Emir Timur’un torunu ve Timurlu Devleti’nin üçüncü hükümdarı olan Uluğ Bey, siyasi hayatı haricinde matematik, astronomi gibi alanlardaki başarısı ile Türk tarihinde büyük buluşlara neden olmuştur.
Çocukluğundan Emir Timur’un 1405 yılındaki vefatına kadar Semerkant ilinde eğitimler görmüş, taht karışıklıkları yüzünden o tarihte Buhara’ya, Buhara’da da can güvenliği kalmayınca gizlice babası Şahruh’un bulunduğu Herat’a sığınmıştır.
İlerleyen yıllarda mollalar ve şeyhlerle arası iyi olmayan Uluğ Bey, Ali Kuşçu ile dostluk kurmaya başlamıştır. Bu sıralarda Semerkant iline dönerek Moğollar ve Özbekler üzerine seferlerle uğraştı. Genel anlamda seferlerden ganimetlerle geldi. 1425 yıllarında böylece ilde düzeni yeniden sağlamış bulunuyordu.
Dirlik ve düzeni sağladıktan sonra av ve eğlence partilerini bırakarak yeniden ilim çalışmalarına dönmüştür. Bu dönemde Kadızade Rumî, Gıyaseddin Cemşid ve Ali Kuşçu ile çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu çalışmalar 1429’da ünlü rasathanenin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Babasının 1447 yılında ölümüyle yeniden taht karışıklıkları başlamıştır. O tarihe kadar babasının yönetiminde bir bölgeyi yönetirken 27 Ekim 1449 yılında vefat etmesine kadar tek başına hükümdar olarak görev yapmıştır.
ULUĞ BEY’İN BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
Adının Ay’da bir kratere verilecek kadar uluslararası üne sahip olan Uluğ Bey, Semerkant ilinde yönetimi esnasında bir medrese ve bir de rasathane inşa ettirerek hem çalışmaların hem öğretimin yapılmasını sağlamıştır.
“Bilgiye Sahip Olmak Her Müslüman Erkek ve Kadının Ödevidir” Uluğ Bey
Rasathanenin aletleri ve içindeki inşası için hiçbir harcamadan kaçınmadığı belirtilmektedir. İçindeki bir odanın duvar ve tavanlarını gök cisimlerinin manzaralarıyla süslediği söylenir. Gözlemevi yönetimini Bursalı Kadızade-i Rumi ile Cemşid’e verilmiştir. Ancak Cemşid gözlemlere başladığı sırada, Kadızade-i Rumi de gözlemleri bitmeden ölünce işlerin hepsi Ali Kuşçu’ya kalmıştır.
Ali Kuşçu, gözlemleri sayesinde Uluğ Bey’in ünlü Zîc’ini(Gürgani Takvimi) bitirmiştir. Zeyd Cecic Sultani 17. yüzyıllarda Fransa ve İngiltere’de ünlenirken Zeyç Gürkani’nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye’ye getirilmiş ve hâlen Ayasofya kütüphanesindedir. Bu eser 4 bölümden oluşmaktadır.
- Zaman ve Takvim
- Trigonometri ve Küresel Astronomi
- Güneş, Ay ve Gezegenler
- Sabit Yıldız Rasatları
İlk bölümde Çin-Uygur takvimleri hakkında bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde tanjant ve sinüs cetvellerini ayrıntılı bir şekilde oluşturmuştur. Dünya’nın ekliptik açısını, teleskop kullanmadan hesaplamasına rağmen Kopernik’in hesaplarından daha doğru ve günümüze yakın bir değerde bulmuştur. Üçüncü bölüm çoğunlukla gezegenlerin hareketlerine ayrılmıştır. Yıldız kataloğu eklemiş, 1018 yıldızın koordinatları doğru hesaplanmıştır. Dördüncü bölümde ise astrolojiden bahsetmiştir.
İslam, Orta Asya tarihi gibi konularda araştırmalar yapan Wilhelm Barthold, Uluğ Bey’in Zîc’iyle alakalı “Orta zamandaki astronominin en son sözü ve ilmin teleskop icat edilinceye kadar erişmiş olduğu en son derecesidir.” demiştir.
Uluğ Bey, bir güneş yılını 365 gün 6 saat 10 dakika 8 saniye olarak hesaplamıştır. Günümüzdeki değerlere göre aradaki fark 1 dakikadan azdır. O zamanda bilinen 5 gezegenin yıllık hareketlerinin hesapları da günümüze oldukça yakındır.
Devletini sadece sınırlarıyla öne çıkartmak yerine ilmiyle öne çıkaran Uluğ Bey, o zamanın şartlarına meydan okuyarak çağının ötesinde çalışmalar yapmıştır. Kandilli Rasathanesi’nin günümüzde Uluğ Bey’in Zîc’inden yararlandığı bilinmektedir. Yaptığı tüm bu katkılarından dolayı Ay’ın önemli bir bölümüne “Uluğ Bey Krateri” ismi verilmiştir.
ÜLGEN
Bir yanıt yazın