I. BÖLÜM
Haftanın yedinci gününe gece boyu süren gezintilerinden dolayı öğlen vakitlerinde uyanabilmişti. Yataktan kalkıp kendisine kahve yaptıktan sonra arkadaşlarıyla çevrimiçi bilgisayar oyununa girerek akşamı etmişti.
Yarın gireceği derslerin malzemelerini koyarken defterin arasından yere bir not düştü. Notta “Edeb. ödevi, onüç Aralık” yazıyordu. Şans eseri önüne düşen nottan verilen ödevin vaktinin yarın dolduğunu fark etmişti. Konunun ne olduğunu gece yarısına çeyrek saat kala hatırlayabilmişti. Edebiyat öğretmenleri, yabancı ulusa ait bir atasözünün hikayesini sınıfta anlatmalarını istemişti.
Bugün saatlerdir oturduğu bilgisayar masasına tekrar geçerek atasözleri aramaya başladı. Babasının çocukluğunda öğrettiği yabancı dilden faydalanarak farklı lisanda yazılmış metinlere
de göz atıyordu. Karşılaştıkları ya kendi ulusuna aitti ya da anonim olarak günlerine kadar yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
Yitirdiği umutlarla tek tek sitelere göz atarken nihayet ödevdeki şartlara uyan onlarca atasözünü arşivlemiş bir yere denk gelmişti. Bu sefer de kararsızlığı sebebiyle okudukları hoşuna gitmiyordu. Hoşuna gidenler de öğretmeninin beğeneceği türde olmadığını düşünüyordu. Geçen yarım saatten sonra adı dikkatini çeken bir atasözünün hikayesini okumaya başlamıştı: Vakti farklı, yazgısı farklı.
II. BÖLÜM
Karşılarına gelen ruhlardan birinin notunu okuduklarında, evrende görüp görebilecekleri en zeki varlığın dünyaya salınma süresinin belirlenmesi görevinin gelmiş olduğunu fark ettiler. Vakit ve Yazgı, yasak olmasına rağmen o insanla alakalı farklı bilgileri de okumaya karar vermiş ve dünyadaki kötü düzeni değiştirebileceğini düşünerek kabiliyetlerine de göz atmışlardı. Onlarca sayfa yazılmış hünerlerini okudukça hangi vakte gönderilmesi gerektiği düşüncesi de aralarında gittikçe karmaşıklaşıyordu. Teslim etme süresinin daraldığını fark ettiklerinde ikisinin karar verdiği tarihlerin tam ortasına göndermede anlaşmışlardı. Var oldukları zamandan beri ilk defa ihtilafa düştüklerinden yaşanacakların ne olduğu konusunda merak içinde kalmışlardı.
Orta halli kent soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve ona Ögeday adını vermişlerdi.
Büyük zorluklarla doğduğundan onun çok fazla yaşamayacağı düşünülmüştü. Çocukluğu, on yıllar öncesi istilaya uğramış bir kentin harabe yıkıntıları arasındaki serserilerden kaçınırken arada oyun oynamaya fırsat bulmakla geçmişti. Kimiyle arkadaşlık kurmaya çalışsa fikirleri uyuşmuyor ve asla kendisi gibi olmadıklarını hissediyordu.
Yetişkinliğine kadar yalnız başına sınıflarda dirsek çürütmüştü. Öğretmenleri onu her zaman yaramazlık yaparken yakalıyor, yapılan sınavlarda daima aklına bir türlü gelmeyen yanıtlar cevap oluyordu. Mezun olunca mesleğini icra edecek açık kapı bulamadığından ticaretle geçimini kurmayı
tasarlamıştı. Bu sırada kent sahibine gelen elçilik heyetinde bulunan kadına tutulmuş ve onunla
bir aile kurabilmek için de bir an önce bu işlere atılmaya koyulmuştu.
İlk önce sermaye edinebilmek için eziyetli işlere bile göğüs germeye çalıştı. Her ne zaman bir yerde işe başlasa en adaletsiz görevler ona veriliyordu. Sabredip belli bir süre para biriktirdiğinde onunla birlikte yaptığı yatırımlar da tek tek eriyordu. Ardından tekrar para biriktiriyor ve tekrar deniyordu. Yıllar geçmiş, sevdiği kadın çoktan gitmiş ve muntazam planladığı bütün işler anlamadığı şekilde sürekli bozulmuştu.
Orta yaşlarına geldiğinde kimseyle iletişim halinde olmadığı, kenara birazcık para atabileceği ücreti veren bir imalathanede iş bulmuştu. Şimdiye kadar konuştuğu herkesin iletişimleri, yaşantıları ve hatta direkt kendi yaşadığı dönem ona farklı geldiğinden yapabileceği en uygun işin bu olduğunu anlamıştı. Ömrünün sonuna kadar da bu çağın insanı olmadığını düşünerek geçirdi.
Yaşamını anbean izleyen Vakit ve Yazgı, Ögeday’ı çok hatalı bir ana yönlendirdiklerini üzülerek fark etmişlerdi. İşin daha kötüsü, yanlış yönlendirilmiş bu en zeki varlığın yaptığı her hareket doğru yönlendirilenleri de etkilediğinden artık evrenin sonuna kadar herkesin yaşamı bir bir kaymış bulunuyordu. Bu sebeple bütün varlıklar bundan sonra yanlış vakitte dünyaya gelecek ve yazgıları asla olması gereken şekilde ilerlemeyecekti.”
Hikayeyi defalarca okudu. Uyanması gereken vakte birkaç saat kaldığını fark edince hemen yatağa geçerek uykuya daldı ve diğer gün Vakti farklı, Yazgısı farklı atasözünün hikayesini anlattı.
ÜLGEN
Bir yanıt yazın