KALEME GELEN ŞİFA: SAĞLIKLI BESLENEN YAZARLAR VE FİLOZOFLAR

Bir yazar yalnızca açlıktan değil, bilinçten de doğar. Kalemine yön veren bazı zihinler vardır ki, sadece sayfalarını değil sofralarını da özenle düzenler. Onlar için yemek; bedenin yakıtı, zihnin aynası, ruhun dengesi gibidir. Düşüncelerini besleyen şey yalnızca okudukları değil, yedikleri de olur. Sağlıklı beslenmek, kimi zaman daha çok yazmak için bir şart, kimi zamansa hayata karşı duyulan saygının bir biçimidir. Bu yazıda, kelimeleri kadar öğünleri de ölçülü olan, tabağına olduğu kadar hayatına da dikkat eden edebiyatçılara göz atıyoruz.

Haruki Murakami – Kelime Kaslarını Koşarak Güçlendiren Yazar

Her sabah aynı saatte kalkar, koşar, yazar. Murakami için yazmak yalnızca zihinsel bir eylem değil, fiziksel bir hazırlık sürecidir. Sağlıksız tüm besinlerden uzak durur, zararlı içecekleri neredeyse hiç tüketmez, düzenli su içer. Onun beslenme biçimi, tıpkı cümleleri gibi sade ama derinliklidir. “Koşmasaydım Yazamazdım” adlı eserinde hem bedenine hem de zihnine nasıl baktığını açıkça anlatır. O, sağlıklı beslenmeyi sadece yaşam süresini değil, yazma süresini de uzatan bir strateji olarak görür.    

Platon – Bedenin Hafifliği, Zihnin Yükselişi

Platon’un sofrası, düşüncenin hizmetindedir. Onun için beslenmek, yalnızca fiziksel ihtiyaç değil, ruhun uyumu için gerekli bir ölçülülük sanatıdır. Devlet adlı eserinde “bedeni şımartan bir yaşam”ı eleştirir; çünkü tutkularla dolu bir mide, adaletli bir zihne yer bırakmaz. Platon’un ideal bireyi, ne çok yer ne de çok içer — çünkü düşüncenin yolu, mideyi değil ruhu doyurmaktan geçer. Platon’un öğrencilerine önerdiği diyetler de sade ve ölçülüdür: çok fazla et, yağlı yiyecekler ya da sağlıksız içecekler önerilmez. Sağlıklı bir beslenme, ruhun erdemlerine daha yakındır. Onun gözünde sağlıklı beslenme, yalnızca fiziksel sağlık değil, ahlaki bir duruşu temsil eder. Tabağında ölçü, düşüncesinde denge var olmuştur.

Jean-Jacques Rousseau – Doğanın Sofrasında Ne Fazla, Ne Eksik

Rousseau için yemek, doğayla kurulan bir barış anlaşmasını temsil eder. Felsefesinin temel düşüncesi olan “Doğaya dön!” ilkesi ile yalnızca toplumsal yapıları değil, alışkanlıkları da sorgular. Rousseau; işlenmemiş, sade ve doğal besinlerle beslenmeyi tercih eder. Çocukluk hatıralarından başlayarak yazılarında sık sık sofradan, kokulardan, mevsimlik ürünlerden bahseder. Yalın, gösterişsiz ve yerel yemekler onun yaşam felsefesine uyum sağlar. Sofrasında bol sebze, meyve, tahıl ve dinginlik vardı. Rousseau’ya göre sağlıklı beslenmek, yalnızca bedeni değil, doğayı da onurlandırmak anlamına gelir. Yazılarında sezilen o pastoral dinginlik, tabaklarında da sirayet eder.

Henry David Thoreau – Doğa ile Bütünleşen Yazar

Mütevazi kulübesinde geçirdiği yıllarda, sade ve bilinçli bir yaşam biçimini benimsemiştir. Sofrasında çoğunlukla doğanın sunduğu mevsim sebzeleri, tahıllar ve saf kaynak suyu bulunur. Et tüketmekten kaçınır, çünkü hayvanların yaşam hakkına saygı duyar ve bedenine gereksiz yük bindirmemeyi arzular. İşlenmiş ve yapay gıdalardan uzak durması, onun hem ruhsal hem bedensel arınmayı hedefleyen yaşam felsefesinin somut yansımasıdır. Beslenmeyi sadece bir ihtiyaç olarak değil, aynı zamanda zihnin berraklaşması ve yaratıcılığın açılması için bir disiplin olarak görür. Thoreau’ya göre, sade ve temiz bir sofra, insanın düşünce ufkunu genişletir; nefsin hırçın arzularından arınmış beden, kalemin özgür akışına zemin hazırlar. Onun bu yaklaşımı, yemeğin bir ritüel ve hayatın özüne yakınlaşma biçimi olduğunu gösterir.

1 Response

  1. tlover tonet dedi ki:

    I like what you guys are up also. Such smart work and reporting! Carry on the excellent works guys I’ve incorporated you guys to my blogroll. I think it’ll improve the value of my site 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir