742 yılında İkinci Turk Kağanlığı’na (II. Göktürk Devleti) Karluklar ve Basmiller ile birlikte boyunduruğu altında bulunmak istemediklerinden isyan etmişler ve tarih sahnesine 744 yılında, Ötüken’de Kutluk Bilge Kül Kağan hükümdarlığında, Uygur Kağanlığı olarak çıkmışlardır. 840 olarak tarihlenen meşruiyetlerinin bitimine kadar bilim ve sanat alanlarında Türk tarihine önemli katkılar sunmuşlardır.
Üçüncü Kağan olarak tahta çıkan Tengri’de kut bulmuş, il tutmuş Alp Külüg Bilge Kağan (soldaki resimde fresko üzerinde tasviri bulunmakta), çıkmış olduğu Altay seferinde Mani rahipleriyle tanışmış, bu dinin öğretilerini alıp Tengri inancını yitirmiştir. Et yemenin inançla birlikte yasaklanması, savaşçı Türk topluluğunun direncini kırdığı gibi Mani inancında savunma içermeyen savaşın yasaklanması da toplumun değişmesine neden olmuştur.
Kısa adıyla Tengri Kağan ya da Bögü Kağan, inancını değiştirmesiyle birlikte öldürülmüş olsa da bu toplumun değişmesini engellememiş ve Uygurlar yerleşik hayata geçerek tarım yapmaya, binalar inşaa etmeye; özetle göçebe iken yapılamayacak adetleri uygulamaya başlamışlardır.
Mani, ışık demektir. Ay, kün gibi Mani inancına dahil edilen ifadeler Uygur hükümdarlarının isimlerinin başlarına geliyor. Öğretinin sahibi ressam olduğu biliniyor. Bu da inananların sanatsal anlamda daha fazla etkinliğe itecek sebep olarak düşünebiliriz.
Yerleşik hayata geçişle birlikte çadır kültürü, yerini taştan binalara bırakmıştır. Çadırlara örülen desenlerdeki estetik kaygısı bu sefer kendini duvar resmi olan freskolarla ifade edilmiştir. Ayrıca çeşitli türdeki ihtiyaçlar doğrultusunda oluşan binalar şehirleşmeye neden olmuştur.
Avcılık yerine tarımın gelişmesi belli bir vaktin daha açılmasına imkan tanımış ve bu boş vakit de ilk defa Türklerde pandomim, opera ve şan gibi sanatsal faaliyetlerin yürütülmesini sağlamıştır.
Tengri inancının aksine Mani inancında çeşitli ibadetler için belli bir toplanma alanı gerektiğinden tapınaklar inşa edilmiştir. Ancak inanç değişimi dili degistirmemiş, Çince yerine Türkçe olarak ibadet etmişlerdir.
Yine Tengri inancından farklı olarak Mani inancının yazılı dualarının olması, sanatsal ve mimari gelişmenin de bir sonucu olarak ilkel matbaa icat edilmiştir. Türk tarihinin bilinen ilk yazılı kitabı olan Irk Bitig (Fal Kitabı, Göktürk Alfabesi, soldaki resim), Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın, Uygur Alfabesi, aşağıdaki resim) ve Altun Yaruk (Altın Işık) yazılmıştır. Kitapların yazımı ve matbaa ile çoğaltılması da arşivcilik ve kütüphanecilik faaliyetlerinin oluşmasını sağlamıştır.
Uygur Kağanlığı’nda Matbaa ile Türk gelenekleri ve töreler de yazılı hale gelmiştir. Böylece ilk hukuk vesikaları da oluşmuştur. Eğitim faatliyetleri hızla artmış ve örgün eğitime geçilmiştir. Sanatın, mimarinin ve bilimin gelişimi ticaretin gelişimine ön ayak olmuştur. Sonucunda ilk defa çav adı verilen kağıt paralar basılmıştır. Aynı zamanda banka oluşturulup ilk defa faizle para verilmiştir.
Son olarak, iç ticaretle birlikte dış ticaret de canlanarak gasanilerle ticari ilişkiler yaşanmıştır. Bu ilişkiler şimdiye kadar kullandıkları Göktürk Alfabesi’ni bırakıp (Türk Alfabesi) Sasanilerin alfabesini (Soğd alfabesi) almakla sonuçlansa da nihayetinde Uygur alfabesini oluşturmuşlardır.
UMAY
Bir yanıt yazın