Fasulyeyi Sevmem Sandım, Meğer Kendimi Tanımıyormuşum

Çocukluğun bazı ayrıntıları vardır; yıllar geçse de damağında değil, kalbinde tortu bırakır.
Bir yemek mesela… Bir tabak fasulye…
Bize pişirilip önümüze konmuş, ama patatesleri içinden alınmış bir yemekti o.
Sofranın başına otururduk; ancak yemekteki lezzet bizden çok başkasının hakkıydı.
O yaşta adaletsizliğin adını bilmezdik belki, ama aç kalırdık.
Midemizden çok içimiz acıkırdı.

O günden sonra fasulyeye yıllarca mesafeli oldum.
“Sevmem” dedim.
“Hiç sevmem.”
Ama bugün anlıyorum ki, sevmemek bazen sevememekten değil, layık görülmemekten doğarmış.

Zaman geçti.
Hayat insana kendi mutfağını verir bir gün.
Ben de bir sabah pazarda fasulye seçerken buldum kendimi.
Sevdiğimi fark ettim.
Çünkü artık ellerimle kendi sofram için pişiriyordum.
Ve en güzeli… pişirdiğim gibi ikram ediyorum.

İnsan böyle zamanlarda fark eder ki yıllar boyu sevmediğini sandığı şeyleri aslında hep sevmek istemiştir.
Ama sevmenin önüne geçmiş başka duygular vardır: dışlanmak, küçümsenmek, unutulmak…
Bazen sevilmeyen sadece bir yemek değildir; bir dönem, bir rol, bir çaresizliktir.
Ve bazen o rol artık üzerimize oturmaz.

Bir sabah uyanırsın, sen sandığın kişi gitmiş, yerine başkası gelmiştir.
Aynı vücutta, yeni bir ruh gibi…
Dün tahammül ettiklerin bugün yük olur.
Dün sustuğun şeyler artık boğazına oturur.
Ve sen değişmişsindir.

İşte o gün, içten içe “Artık sevmiyorum seni” dediğin insanlar da olur.
Çünkü kimseye ömür boyu aynı kişi olacağımıza dair söz vermedik.
Tarzımız değişir.
Sınırlarımız değişir.
Kiminle aynı sofraya oturmak istediğimiz bile değişir.

Artık biliyorum ki bana sadece “köşede bir sandalye” ayıran insanların sofrasında oturmak zorunda değilim.
Gönlümde onlara kocaman bir yer açmışken, onların bana daracık bir kenar göstermesi benim eksikliğim değil.
Bu yüzden sessizce çekilip gitmeyi öğrendim.
Veda etmeden, açıklama yapmadan, sanki hiç olmamış gibi…

Ve tüm bu fark edişler öyle büyük, travmatik anlarla gelmedi.
Bir gün mutfakta, tencerenin başında fasulyeyi pişirirken geldi.
Artık o yemeği sevmeyi seçmiştim.
Küçükken payı bana düşmeyen o yemeği artık kendim için pişiriyordum.

Belki de büyümek budur:
Bir zamanlar bize reva görülmeyeni artık kendimize layık görmek.
Kırgınlıkla kenara ittiğimiz tatları yeniden denemek…
Ve en önemlisi, içimizi doyuracak insanları seçmek.

Hayattın bize sunduklarından kendimiz için pişirmeyi öğrenebiliriz,

Ve en sonunda şöyle diyebiliriz içimizden, usulca:
“Ben artık fasulye kadınıyım.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir