Sadece hayalinde yaşattığı, ama asla sahip olamadığı, rüyalarını süsleyen küçük mor menekşe. Sonra bir baktı o minik ışıklar bir bir kayboldu yerine koy bir karanlık sardı hüzün dolu yüreğine. Hayallerle yaşadığı bir geceyi daha geride bırakmak üzereydi.
Tan yerinin ağarması ile birlikte onu bekleyen, tenini kendi teniyle ısıtan, bedenini kendi kollarıyla saran ve hadi gel bak buradayım seni bekliyorum diyen sevgili dostu yastığıyla buluşmak üzere yavaşça ordan uzaklaştı.
Gözlerinden süzülen iki damla yaşla, dalıp gittiği o küçük gönlünü aydınlatan, sevgi seli bırakan, hasretle yoğrulup, yüreğini derinliklerinde acı bırakan o küçük yıldızlardan gözlerini aldı.
Başını dayadığı pencereden yavaşça uzaklaşıp, ateşler içinde kıvranırken, tüm bedeninin titrediğini, tüylerinin diken diken olup, yanan bedeninde soğuk rüzgarlar estiğini anlayıp, kollarıyla kendini sımsıkı sardı ve yavaşça oturduğu yerden kalktı.
Kalktı ve kendini kendiyle baş başa bulduğu, o soğuk yatağına uzandı. Bak sende yalnız değilsin deyip, kendi kendine sarılıp, başını yastığına koydu.
Hüzünlü bir gecenin sonunda, buruk yüreği, uykuya hasret gözleriyle bir geceyi daha geride bırakıp, rüyalarında olsun mutluluğu yaşamak ümidiyle hüzün içinde uykuya daldı.
Onun için yeni bir günün yeni bir başlangıcıydı.
Yarın, ya yarın..! Yarın yine aynı yerde, yine bir gecede. Yarın yine aynı hayallerle çözemediği bir bilmeceyle Yarın yine yaşayacaktı, bugün yaşadıklarını yarın yine tekrar dalacaktı uykuya ve bir türlü sahip olamadığı, görüpte tutamadığı, alıp da yüreğinde saklayamadığı, işte bu benim, benim, bana ait diyemediği, ve hiçbir zamanda sahip olamayacağı yalnızlığını paylaşamayacağı o hayaller ülkesindeki mor menekşesine..!
Fatma SAYILIR
Bir yanıt yazın