Tarihler 6 Mart 1920 yılını gösteriyordu. İşgal altında olan Osmanlı Devleti’nin başkentinde edebiyatımıza katkısı asla tartışılmayacak olan şair, öğretmen, yazar, türkolog ve veteriner hekim olan değerli bir şairimiz henüz 35 yaşında iken şeker hastalığı yüzünden komaya girmiş ve tedavisi düzgün yapılmadığı için Haydarpaşa Hastanesi’nde aramızdan ayrılmıştır.
Yalnız olarak göçmüş olan şairimizi koca hastanede kimse tanıyamamıştı. Zamanın tıp öğrencileri tanımadığı şairimizi kadavra olarak kullanmaya karar vermişlerdi… İzinsiz olarak kadavra kararı alındığı belirtiliyor.
Kadavra olarak bedeni kullanıldıktan sonra başı gövdesinden ayrılmadan önce çekilen fotoğrafı gazetelerde yayımlanıyor. Yayımlanınca tabii edebiyat dünyasından ya da ilgililerden şairimizi tanıyanlar kadavra olarak kullanılmasına engel olabilmek adına birtakım girişimlerde bulunsa da iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Peki bu şair kim derseniz, adı Ömer Seyfettin’di.
35 yıllık yaşamında Küçük Şeyler, Harem, Yüksek Ökçeler, Bahar ve Kelebekler ve Yalnız Efe gibi 150’den fazla hikaye biriktirmişti. Milli bilincin oluşmasındaki faydası asla tartışmaya açık değildir. Az zamanda çok işler yapmayı hedef bilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı 100 Türk Edebiyatçısı arasında olan değerli bireyimizi anıyor, eserlerinin daha çok okunmasını ve toplumumuzun böyle kıymetli edebiyatçılarımızı unutmamasını temenni ediyorum.
ÜLGEN
Bir yanıt yazın