KAÇIŞ #hikaye

KAÇIŞ #hikaye

KAÇIŞ

KAÇIŞ #hikaye1 Bölüm

    Alarm bütün hiddetiyle uyandırmak için çabalıyordu. İçindeki umutlarının yanında usanmışlık hissiyatıyla yataktan kalkıp onu susturdu. Dikilip hareket etmeye mecal bulamamıştı. Birkaç dakika koltuğunda uyumuş olsa da rahat edemedi ve güneşin doğmasına daha iki saat varken perdeleri açtı. Cezveye su, kaba kedisi için mama koydu. Kahvesini alıp çalışma odasına geçerek arkasından kedisi Mönge’nin kolunu çevirip içeriye girmemesi için kapıyı kilitledi.

    Hesaplamalarına göre bugün bütün işlemleri bitiyordu. Yıllardır zihninde, aylardır odasında olan bu fikir sonunda bugün gerçekleşecek gibiydi. Yaşadığı çağın insanı olmadığını düşünüyordu. Şu an bulunduğu zamanın berbat, kokuşmuş insanlığının ve bu insanlığın kendine benzettiği doğanın çok daha güzel olduğu zamanlara gitmek istiyordu. Eziyet verici kalabalıktan, bu içi boş kalabalığın gerekli meziyetlerinin yoksunluğundan ve lüzumsuz gürültülerinden böylece arınabileceğini düşünüyordu. Belki de bu sefer ait olduğu yerde hisseder, güzel bir hayata başlangıç yapar, çağının sürükleyerek ulaştırdığı yalnızlık ve kaybolmuşluk duygularından kurtulurdu. Bunun için tasarladığı ve yıllardır üzerine yoğunlaştığı, Kaçış adını verdiği makinenin son işlemlerini yapıyordu.

    Yaklaşık dört saat daha çalıştıktan sonra bir kahve molası daha vererek Zühre’yle ilgilendi. Elinden gelse onu da götürecekti götürmesine ama geçmişe gidişin hayvanların zihninde büyük bir yara açtığını ve bunun da bilinç farklılığından dolayı gerçekleştiğini düşündüğünden onu götürme cesaretinde bulunamıyordu. Kendisine bir şey olduğunda çok üzülmeyeceğini düşünüyordu. Ancak kedisine kendisi yüzünden zarar gelse dünyası yıkılırdı. Bu yüzden onu emanet edebileceğine güvenebildiği hayvansever birini bulmuştu. Ona her gün mesaj atıyor, eğer atmadığı gün olursa kedisini evden almasını ve ona bakmasını tembihliyordu.

    Güneş batmak üzereydi. Yorgunluk, sırt ağrılarıyla kendini belli etmeye başlamıştı. İçinden, çalışma masasındaki “Kurtuluş, onun için verilen çabaların sarfınazar edilmemesiyle başlar” yazılı notunu okuyup çalışmalarına devam edecek gücü kazanmaya çalıştı.

    Bütün coğrafyasını ezberlediği, konuştukları dili öğrendiği, nasıl hayatta kalabileceğini her gün tekrar ettiği gideceği vaktin ve yerin koordinatlarını girmiş, elindeki son deney faresini de kabine sokmuştu. Eğer işlem gerçekleşir ise makine, farenin kayboluşundan tam çeyrek saat sonra yeşil ışık yakacak ve sülalesinden miras kalan çalar saatin zili iki saniye ötecekti.

    Bütün yazılımlarını eksiksiz hallettiğini düşündüğünden yanında götüreceği malzemeleri çoktan bugüne göre ayarlamıştı. Kronometresinden soluksuz takip ettiği dakikaların son on saniyesinde yeşil ışığın yanacağı kısma gözlerini dikti. On, dokuz, sekiz, yedi…

    Yeşil ışık yanmış, aynı anda çalar saat de iki saniye ötmüştü. Bütün heyecan ve başarma duygusunun verdiği hissiyat ile dairesinin içinde volta atıyordu. Kedisini kucağına alıp başından öpmeyi de esirgememişti.

    Voltasının sonuna doğru çalışma odasındaki camdan dışarıdaki çürümüş ağaçlara, birbiri üstüne binmiş binalara ve haftalardır havadan eksilmeyen, teşhis edilememiş karartıya doğru gülüş atmıştı.

– Sizden kurtuluyorum!

2. Bölüm

    Heyecanı diriyken bir an önce malzemeleri koyduğu çantayı kabine koymuş ve makineye tekrar koordinatları girmişti. Hata yapmamak için girdileri tekrar tekrar kontrol ederek düğmeye bastığını tahmin ederek Kabinin içine kendini kilitledi. İşlem sırasında asla hareket etmemesi gerektiğinden nefes kontrollerini ayarlama etütleri bile yapmıştı. İhtiyatlı olmanın pek faydalı olduğu kanatindeydi. Her şey muntazam ilerliyorken odanın kapısını açık bıraktığını fark etti.

    Kedisi içeriye girmişti. Aylardır girmediği odanın nasıl bir hale bürünmüş olduğuna göz gezdiriyordu. Mönge, ona içinden gelmemesi için yalvarıyordu. Meraklı kedisi, Mönge’ye sürtünebilmek için kabinin yanına doğru koştu. Bulunduğu zamanda gördüğü en son şey, kedisinin koordinatların ve zamanın yazıldığı klavyenin üstünde oluşuydu.

    Yokluk içindeydi. Sanki uykudaki rüya görmediği kısımlarda gibiydi. Belki de ölmüştü ve bunu deneyimliyordu. Mönge’nin patisi “Kaçış”ın doğru şekilde çalışmasına mani olmuş olabilirdi. Ya da gitmek istediği yere varmış ama gözleriyle kulakları geçiş sırasında zarar görmüştü. Koku alamadığı için burnu da zarar görmüş olabilirdi.

    Ne olursa olsun içinden çeyrek saatin dolacağı süreye kadar saymaya başladı. Dolduğunda bir anda hafifçe vuran bir ışığın varlığını gördü. Elini ışığın geldiği yerden muhafaza ederek gözlerini yavaş yavaş açtı. Yaşıyordu. Güneş, tıpkı dünyasında olduğu gibi batmaktaydı büyükçe bir farkla. Bu sefer gökyüzü tertemizdi. Etrafına göz atmaya başladı. Tanımadığı sunturlu yeşillikler, devasa uzunlukta ağaçlar vardı.

    Uzaktan sesler işitti. Sesin geldiği yere doğru kendini koruyabilecek çimenlerin arasından sürünerek çantasıyla birlikte ilerledi. Karşısında gördüğü manzara, gitmek istediği yıllarla asla alakası olmayan türden insanları barındırıyordu.

    Ellerinde irili ufaklı kılıçlar, yaylar ve içi kürar dolu olması muhtemel boru tüfekleriyle laklak eden onlarca insan vardı. Malzeme çantasındaki göz yakınlaştırıcısını taktığında yüzlerinde çeşitli hastalıkların barındırdığını belli edecek türden yaraları gördü. Bakınca bile tiksindiren bu irili ufaklı, kimisi zift renginde çukur oluşturmuş yaralar birçoğunun kollarında ve ayaklarında da bulunuyordu. Kiminin uzuvları bu yaralardan dolayı şekil bile değiştirmişti.

    Karşısındaki kalabalık hastalık ordusu gibiydi. Karşılaştığı şeylere rağmen yaşamı boyunca deveran etme ihtimali yüksek bu acımasız yazgının değişmiş olabileceği umudunu hala yitirmemişti. Yavaş yavaş geri dönüp onlardan uzaklaşmak istese de yapabildiği tek şey gözlerini kapamadan önce gittikçe yaklaşan ıslığa benzer bir sesin kendinde son bulmasını dinlemekti.

    Güçlü bir dalganın kendisini ıslatmasıyla uyanabilmişti. Yüzünden tuzlu suyu arındırıp çevresini incelediğinde, uzaktan izlediği kişilerin yerde kanlar içinde yattıklarını fark etti. Yara dolu uzuvlarının bir kısmı kendilerinden birkaç metre uzakta olmasına rağmen canlı kalmayı başarmış birkaçı acıyla bağırarak yardım istiyordu. Ayağa kalkıp yanlarına gitmeyi kararlaştırdı. Fakat hastalıklarının bulaşma ihtimali aklına gelince vazgeçti.

    Birkaç ispalyanın üstüne serilmiş kumaşın altında yayılı halde malzemelerini gördü. Onları çantasının içine yerleştirdi. Gölge amaçlı serilmiş kumaşı da alıp yerde yatanlardan birinin kılıcıyla beline bağladı. Çevresinde karşı koyabilecek dirilikte olan birinin olup olmadığını kontrol ede ede oradan uzaklaştı.

    Nereye gittiğini yahut gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Önceki dünyasındaki ruhsal yalnızlığı, aidiyetsizlik ve her yerin yabancı gelme duyguları bu sefer hissiyattan öteye geçerek ete kemiğe bürünmüş gibiydi. Bir tepeye çıkıp önünde uçsuz bucaksız yeşilliği gördüğünde bu yazgıdan kurtulamayacağını öğrendi. Göz yaşlarına hakim olamamıştı. Ümitsizlikle bir medeniyet arayışına burada da devam etmek üzere yoluna devam etti.

ÜLGEN

ÜLGEN avatarı

“KAÇIŞ #hikaye” için 2 yanıt

  1. . avatarı
    .

    İlgi çekici bir hikaye olmuş.

    1. Aytar Dergi avatarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şubat 2024
P S Ç P C C P
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
26272829