“Kaloriferlerin henüz açılmadığı ama üşümemek için biraz kalın giyilen kasvetli bir gecede; cebinde bir sigara paketi ve çakmak, elinde küllükle damlalığa gidip pencereyi açtığın gibi yaktığın sigaranın dumanları değil de sanki seni boğan, çoğunlukla keşkelerin nüfuz ettiği düşünceleri gökyüzüne karıştırıyormuş gibi üflersin ya, öyle bir gündü.
Böylece bütün günümü her şeyin yolunda olduğu imajını sergileyerek geçiriyorum fakat gece yatağıma uzanıp yanı başımda bulunan pencereden gökyüzünü izlemek istediğimde betonların yıldızları kapattığını görünce bu imajın tamamen kandırmadan ibaret olduğu gerçeği suratıma tokat gibi çarpıyor ve kalabalığın içinde özünü kimseye gösteremeyişimin yalnızlığı kendini daha çok hissettirmeye başlıyor. Ben de ne zaman bu tarumar olmuş hissiyatlara bürünsem soluğumu senin yanında alıyorum, sanki bir şeyi değiştirecek veya geçiştirecek bir keramet yaşanacağı inanırcasına. Bir yandan da 57’nde gittiğinden yanımızda daha fazla durman gerektiğini düşündüğüm vakitleri kullanıyorum kendimce ve bu tek taraflı yaratılan hüsranları paylaşma durumunun daha fazla gideceğini tahmin ediyorum. Anlatıyorum, çünkü yanında bunları anlatamadığım günlerde kafamdaki sesler bir türlü susmuyor, bana sorular soruyor, bazen soruları kendisi cevaplıyor. Bu cevapların hepsi dört yanı çıkmaza düşüyor.
Zamansız vedan zihnimin avuçlarına zehirli bir yabani kasımpatı bırakmış, etrafı aydınlatan, kışın karını eriten güneş doğduğunda ona doğru tutulduğu gibi içimde gündoğusu eserek geceyi açıyor çevreye. Zihnime her gün uyandığım gibi çöken şu karanlık hisleri aydınlatan güneş, doğduğumdan beridir yanımda olarak hayat arkadaşım haline gelmişti. Bu arkadaşlık ihanetin olmadığı dostluğa her güne birer çentik atarak istemsizce dönüştü. Ruhumdaki ayrılmaz parçalarda senden geriye kalanların hepsini mütemadiyen doldurmakta ve nihayetinde kendimi de ele geçirerek yek vücut haline dönerek ölü bir ruhun bedenine sahip nasıl olunursa öyle olacak. Hal ve hareketlerimin manasını karanlık duvarların içine hapsederek o hissiyatların esiri haline geleceğim. Sonucunda asla geri gelmeyeceğini bilmenin verdiği kabulleniş ve bunun temelinde bıraktığı hüznün üstüne yapılmış çarpık binalar bulunacak.”
Gözlerinden düşmek için birbiriyle didişen damlalarına hakim olabilmek adına yüzünü yukarıya kaldırmıştı fakat göz kapaklarının damlaları kovarcasına vakitsiz kapanışı yanaklarından dama zeminli mermere düşerek sessizliği bir tutam bozmuştu. Yanağında kalmakta ısrarcı olanları elleriyle kovuşturarak konuşmaya devam etti.
-Yaşadığın o kısacık ömründe sığdırdıklarının nankörü gibi gözükmek istemememle birlikte tesirinden dolayı yerini dolduramayışımın esiri oldum. Bundandır söylemlerimin nedeni ve sebebi ziyaretim.
Bir an sırtını dönerek gökyüzünün gözüktüğü iki gri kolonun arasında kalan o bölgeye doğru gözlerini çevirdiğinde geldiğinden bu yana geçen vakti anca anlayabilmişti. Güneş; ışığını dolaylı olarak vermeden önce son kez güzelliğini yaparak bulutlara pembelikler vermiş, hüznün biraz da dağılması için elinden gelen son kozunu da oynamış gibiydi. Ancak bu hüznün gitmesine yaramadığı gibi hüzne bir romantizm de katarak kronik bir vaziyet halini almasına istemeden yardımcı oluyordu. “Allah’a ısmarladık.” dedikten sonra bir adet kasımpatıyı yanına bırakmıştı. Geldiğindekinden farksız, eskilerin birkaç hatıra kaydetmesini fırsat bilerek onları zihninde teker teker izleyerek uzun ve geniş mermerden merdivenleri inmişti. Kameralara odaklanmış güvenliğin ve birkaç aralarında havadan sudan sohbetler döndüren iki görevlinin arasından sıyrılarak iki kişinin anca geçebileceği kapısından çıkıp arabasıyla eve giderken yolda ışıklarda durup sarı yandığı gibi kornasına sarılan araçları, kavşaktan ilerlemesini gerektiğini son anda fark ettiğinden araya kaynak yapan sürücüleri, evin önüne geldiğinde park edeceği yerde top oynayan çocukların aracın geldiğini gördüklerindeki hüznü hatırlamıyordu. Ruhuyla birlikte gittiği yerden ruh gibi dönmüş, yanı başında bulunan pencereden gökyüzünü izlemek için yatağına uzanmıştı.
ÜLGEN
Bir yanıt yazın