Sabahın ilk ışıklarının süzüldüğü loş bir odada, Elif uyanmıştı. Pencereden içeri sızan soğuk hava ve uzaklardan gelen yağmur sesi, sonbaharın geldiğini fısıldıyordu. Yorganının altına daha da sokuldu ve derin bir nefes aldı. Bu yağmurlu günler, Elif’i her zaman hüzünlü bir havaya büründürürdü. Dışarıda her şey ıslak ve griyken, o da iç dünyasında bir melankoliye kapılırdı.
Yataktan kalkıp pencereye yaklaştı. Gökyüzü kül rengi bulutlarla kaplıydı ve yağmur damlaları damlalar halinde yere çarpıyordu. Islak toprak kokusu ve ıslak yaprakların hışırtısı odada hakimdi. Elif, pencerenin önündeki eski koltuğa oturdu ve bir süre yağmuru izledi. Damlaların camda oluşturduğu desenler, sanki ona bir hikaye anlatıyordu.
Birden aklına çocukken annesiyle yağmurlu günlerde yaptığı şeyler geldi. Birlikte ıslak çimlerde koşmak, yağmur damlalarını avuçlarında toplamak ve gökyüzüne fırlatmak… O anlar Elif’in yüzünde bir tebessüm oluşturdu. Annesini özlemişti.
Elif, kalkıp mutfağa gitti ve kendine sıcak bir çay hazırladı. Sıcak çayın kokusu ve buharı onu biraz olsun rahatlatmıştı. Kendine bir kitap aldı ve koltuğa geri döndü. Kitabın sayfalarını çevirirken, yağmurun sesi onu adeta bir rüyaya sürükledi. Dışarıdaki dünya kaybolmuş gibiydi, sadece Elif ve kitap vardı.
Saatler sonra, yağmur hafiflemeye başladı. Güneş bulutların arasından utangaçça yüzünü gösterdi. Elif pencereye tekrar yaklaştı. Islak yapraklar güneş ışığında parlıyordu. Her şey çok daha güzel görünüyordu. Yağmur, toprağı beslemiş ve doğaya yeni bir hayat vermişti.
Elif, derin bir nefes aldı ve içini bir huzur kapladı. Belki de yağmurlu günler o kadar da hüzünlü olmayacaktı. Her yağmur damlası, beraberinde yeni bir başlangıç getiriyordu. Belki de tıpkı bu sonbahar günü gibi…
BAYBARS
Bir yanıt yazın