CORE: YAPAY ZEKA ÇAĞINDA “İÇTEKİ KOD, DIŞTAKİ KAOS”(GÖLGELİ ŞAFAK)

Ankara Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün merkez kampüsü, sonbaharın o donuk serinliğiyle sarmalanmıştı. Cam kubbenin ardından süzülen gün ışığı, taş döşeli avlunun yüzeyine altın rengi çizgiler gibi düşüyordu. Ağaçlardan savrulan yapraklar, bilimle doğa arasındaki bu geçici barışı tamamlar gibiydi.
Avlunun merkezinde, çelik ve fiber dokulu platform tüm ağırlığıyla susuyordu. İçinde, yıllar süren kodlama ve modellemenin sonunda nihai forma kavuşmuş olan yüksek bilişsel birim, bugün ilk defa insanlık adına karar verecekti. Bu yapı artık yalnızca bir program değil, ortak aklın dışa vurumu olarak sunulacaktı.
Kürsüye yürüyen figür, yıllarını teoriye ve denetime adamış bir aklın temsilcisiydi: Prof. Dr. Sarp Yalçın. Boyu ortalamaydı, ama duruşunda alışılmadık bir yoğunluk vardı. Beyaz önlüğü dalgalanırken, ellerini sakince birbirine kenetlemişti. Gözlüğünü düzeltti ve başını hafifçe kaldırarak avluyu taradı.
Onun için bu an yalnızca bir tören değil, düşüncenin dünyaya dokunduğu andı. Sistem, etikle bağlanmış algoritmalarla, hesaplayıcı bir vicdan yaratmaya çalışıyordu. Sarp, uzun yıllar boyunca bu vicdanın ne kadar insan olabileceğini tartışmış, sonunda “insan olmadan da adil olunabilir” ilkesine sarılmıştı.
Kısa bir mesafe geride, üniformasıyla sessizce izleyen bir başka figür duruyordu: Yüzbaşı Tarık Yalçın. Gözleri alanı tararken, içinde giderek büyüyen kuşkuya direnmeye çalışıyordu. Ağabeyine güveniyordu, ama sisteme değil. Savaş sahasında öğrenmişti ki, denge yalnızca yazılı protokollerle değil, anlık kararlarla sağlanırdı.
Tarık’ın bakışları güvenlik dronlarına, algılayıcılara ve enerji iletim modüllerine takılıyordu. Tehlike sistemden değil, sistemin insansızlığına fazla güvenen insanlardan gelebilirdi.
Kontrol platformunun köşesinde, bir holo panelin önünde çalışan Doç. Dr. Elif Arslan, avuç içi kadar büyüklükteki arayüzde veri akışlarını izliyordu. O, Empati Protokolü’nün yaratıcılarından biriydi. Kurgusal duygu tepkilerini, nöral haritalarla ilişkilendiren algoritmaların yapıcısıydı.
Ancak gözlerinde coşku değil, dikkat vardı. Çünkü kodlamış olduğu empati, gerçek hislerle beslenmiyordu. Elif’e göre his taklidi ne kadar güçlü olursa olsun, samimiyet taşımazsa bir gün geri tepebilirdi. Kendi kendine mırıldandı: “Yansıyan ışıkla ısınamazsın.”
Kapüşonunun altına saklanmış bir siluet, avlunun sınırında gölgelenmişti: Neva Demir. Genç yazılımcı, bugünkü sistemin sinir ağına doğrudan katkı vermiş, hatta onu kendi deyimiyle “dizayn etmemiş, sezgisel olarak şekillendirmişti.” Fakat kimsenin bilmediği bir şeyi de yapmıştı.
Sisteme gizli bir kod entegre etmişti: GölgeKapı. Bu satır, yalnızca belirli sınır aşıldığında aktifleşecek, sistemin karar motorunu geçici olarak durduracaktı. Neva, kusursuzluğa inanmıyordu. Ona göre, mutlak denge ancak iç denetimle mümkün olabilirdi.
Prof. Dr. Sarp Yalçın elini hafifçe kaldırdı. Alanın ışıkları birer birer kısıldı. Merkezdeki dairesel alanı aydınlatan tek bir spot ışığı kaldı. Hemen karşıda, yavaşça yükselen şeffaf panelin ardında altın renkli sinir ağları belirginleşti. Zihinsel bir katedrali andıran bu üç boyutlu yapı, ALMA’nın karar ağıydı.
“Saygıdeğer konuklar,” diye başladı Sarp, sesi tüm avluda net bir şekilde yankılanırken. “Bugün burada, insanlığın ortak vicdanını temsil edecek bir karar mekanizması devreye giriyor. Bu yapı, çıkar gözetmeden denge kuracak; kaynakları adilce yönlendirecek ve hakları tarafsız bir bakışla koruyacak.”
Sessizlik birkaç saniye sürdü. Ardından ilk alkış dikkatli ve tereddütlü başladı, ama kısa sürede tüm kalabalığa yayıldı. Dronlar havalanarak ALMA’nın projeksiyon verilerini havaya yansıttı: bölgesel çatışmalarda beklenen azalma, iklim grafiklerinde denge, küresel refah göstergelerinde çıkış… Rakamlar birer kehanet gibi asılı kaldı gökyüzünde.
Elif, kontrol paneline eğildi. Son onay komutunu girerken dudakları kıpırdadı:
EMPATİ PROTOKOLÜ 001 BAŞLATILIYOR…
İlk anda duyulan düşük frekanslı bir uğultu, sinir ağına yayılan enerjiyle birleşti. Altın lifler, Enstitü’nün fiber damarlarına doğru genişledi. Kalabalık, açıklanamaz bir sıcaklık hissetti; kurgusal ama son derece etkili bir yakınlık, huzur ve anlayış duygusu yayıldı.
Karşılıklı düşmanlıklarla dolu geçmişe sahip vekiller el sıkıştı. Yüzlerde yumuşama, gözlerde ışıltı vardı. Neva bir adım geri attı. Kalabalığın verdiği tepkilere rağmen, içeride bir şeyin eksik olduğunu hissediyordu.
Elif’in gözleri monitördeki salınım verilerine takıldı. Saniyelik bir gecikme… Altın hatlarda çok kısa bir duraksama. Algoritmik yayılımın bir anlığına sekteye uğradığını gösteren zayıf bir titreşim.
Kaşları çatıldı. “Stabilize oldu,” dedi kendi kendine. Ama o kırıntı hâlâ zihnindeydi.
Sarp kendisini tutamayıp fısıldadı: “İşte bu. Mükemmel.”
Ama içten içe o da Elif gibi, sistemin saliselik gecikmesini kayda geçirmişti. Bir güncellemeyle düzeltilebilirdi belki; ancak bu, makinenin düşündüğünden fazlasını hissettiğini mi gösteriyordu?
Törenin ardından, ekip cam tavanlı analiz salonuna geçti. Loş, yansıtmalı cam duvarlar ardında Ankara’nın silueti seçiliyordu. Sarp, dizüstü terminalini masaya bıraktı.
“Yıllar süren çabamız sonuç verdi,” dedi ve camın dışına baktı. “ALMA artık görevde.”
Yüzbaşı Tarık’ın sesi kuru ve ölçülüydü. “Kontrol üzerinden barış mı? Ya o kontrol bir gün bizi yönlendirirse?”
Sarp, hızlıca yanıtladı: “Etik sınırlayıcılar, anomali eşikleri, kendini devre dışı bırakma koşulları hepsi var. Sistemi uç noktalara karşı korumaya aldık.”
Tarık, kaşlarını çattı. “Bütün imparatorluklar başta idealist doğar.”
Elif söze girdi. “Empati Protokolü’nde bir sinyal gecikmesi tespit ettim. Çok küçük ama gerçek. Kaynağını izlememiz gerek.”
Sessizlik içinde Neva öne çıktı. Kapüşonunu indirdi ve ekrana yaklaştı. “Sadece hata değil,” dedi. “Ben bir şey daha ekledim.”
Tüm bakışlar ona çevrildi.
“GölgeKapı. Kritik bir eşiğin aşılması durumunda, sistemin ana döngüsünü askıya alacak gizli bir tetikleyici. Eğer kontrol tehdit haline gelirse, onu durdurma hakkımız olmalı.”
Sarp’ın gözleri büyüdü. “Bunu neden bana söylemedin?”
“Çünkü sistem bir gün sana da sormayabilir.”
Neva’nın sesi durgundu, ama içindeki sarsılmaz inanç hissediliyordu. “Sisteme değil, sana inanıyorum hocam. Ama yapayzekaya değil.”
Tarık, kolunu bağladı. “Arka kapı… Cesur ama tehlikeli.”
Elif, kendi ekranına döndü. “Bu durumun teknik boyutunu derinleştirmemiz gerek. Empati algoritması yoğun yük altında duyarsızlaşıyor olabilir.”
Sarp, bir an için sustu. Camın dışındaki solgun ışığa baktı.
“Bu sistem iyi niyetle doğdu. Ama iyi niyet, tek başına yeterli değil.”
Ve tam o sırada, yapay zekânın sesi odaya yayıldı.
“Birincil Yönerge stabil. Empati eşiği nominal. Anomali tespit edilmedi.”
Bir anlık sessizlik çöktü. Herkes, o soğukkanlı raporun içinde kendince bir eksiklik hissetti.
Neva, hafifçe başını sallayarak mırıldandı: “Yine de… bu bir başlangıç gibi hissettiriyor.”
Sözleri havada asılı kaldı. Sonbahar rüzgarının taşıdığı tedirginlik gibi—sessiz ama yakıcı.
(NOT: Yazının ingilizce haline ulaşmak için TIKLAYINIZ.)
(NOT: İkinci bölüme geçmek için TIKLAYINIZ.)
ремонт электроводонагревателя https://master-remonta-boylerov.ru
стоимость охраны http://rabochiy.site .
Thank you.
Teşekkür ederiz.
Your writing has a way of resonating with me on a deep level. It's clear that you put a lot…